3 Eyl 2025

büyük küçük harflerimin tutarsızlığı

 Bu burda uzundur duruyordu.açmak için de beynimi zorlayıp geri çağırma yapmam gerekti. Eski şifreler, eski mail adresleri, eski yazılar.... Eskiler.

Çatı arası kadınları diye bir yazım vardı. Bak, o da eskilerden. Gerçek çatı katında, yaşam alanımı düzenlemeye çalışırken yine beceremedim çünkü kafamdaki yaşam alanım zira çokça dağınık ya da ben fazlasıyla üşengeçim. Kulağımda kulaklık aynı şarkıyı beşyüzüncü kez dinlerken ve hep eskiye doğru gidiyor akış derken yeni bir 'sabah' selam verdi. gülümsedim. yeniydi. 

doğumgünüme üç kala; eskiler, yeniyen eskiler, eskiyen yeniler, yeni gelenler, gidenler, gitmeye niyetli olanlar ama eskitemediklerimle ortalığın dağınıklığını iterek yere oturup bilgisayarı açtım.

Hoşgeldin Miray; kendini yine başkası, başkaları, gidişler üzerinden hatırladığın için kocaman bir aptalsın kızım ama olsun. Başlangıcı ne olursa olsun buraya gelmeyi de başardın bak, akıyor. buraya da gelişlerin hep gidişlerden oluyor zaten. bu seferkileri kendin yolladın ama hakkını veriyorum.

hayatımın son beş senesini geri istiyorum derdim bundan kısa bi zaman önce. hayatımın son beş senesi çünkü: Hatırlamadıklarım, hatırlayıp utandıklarım, hatırlamıyorken kaybettiklerim, kaybettiklerimi tekrar bulmaya çabaladıklarım, hiç geri gelmeyenler... dinleyenlerin anlamadıkları, anlatamadıklarım, anlatmaya uğraşmadıklarım.. Bolca gözyaşı...ilaçlar..terapi bekleme odasındaki mezarlık manzarası..terapiye geldiğinin farkında olamama hali...ilaçlar... duvara çizdiğim kuş resmi, hatırlamadıklarım...ilaçlar...terapi odaları, bekleme salonları..ilaçlar...ilk kez tek başıma terapiye gitmeme izin verilen gün. o gün kendine gelmiştin bak. hoşgeldin kızım. Aferin. İlaçlar, biraz daha ilaçlar...sosyallik..Uyanışım...hiçbir şeyin bıraktığım yerde olmaması. sen delirirken dünyanın da delirdiğini öğrenmen. pandemiye uyanman. İyileşme. iyi olma, normale dönme. Normal neydi ? Nedendi... Evrenin yavaşla demesi. Dinlememen, duymaman, duymamazlıktan gelmen. oh derkenki iyilik hali. oh derkenki kaybedişler. Tekrar...bu sefer fiziksel..Hastane odaları, beyaz önlükler, yaka kartları, yürüyen ruhlar, doktor yüzleri, kara kara yüzler, mutsuz insanlar, hastane koridorları, ruhsal değil fiziksel... hastalık. hangisinin daha kötü olduğunu ölçmeye çalışma, karşılaştırma... karnına yediğin yumruk.... ilaçlar, farklı ilaçlar,  hastane koridorları, teşhis alamama, nedenler, sebepler, sonuçlar... vücudundan parçaların alınması, hastane koridorları, doğumgününden az zaman sonra teşhisin suratına hiç sekmeden okunması... üzüntülü, kara suratlı, mutsuz, doktorlar... umutsuz ama umut dolu hastalar... gençlere üzülen yaşlılar, yaşlılara acıyan gençler... hastane koridorları, ilaçlar... tedavi görüyorum diye kendini kandırmalar, tedaviyi rededecek cesaretinin olmaması kendini unutman, avutmam... 

bahar ayı. havada acayip bir ağırlık, yağsa hafifleyecek...işten çıkıp rutin kontrole gidiş, rutinleri kabul etme, yaşamaya alışmak ve yağmurlu bir gün. Suratındaki her mimiği ezberlediğin doktorun bir şeyler anlatıyor da ne söylüyor acaba. Ne dedi o? yüzü silikleşti doktorun, sesi boğuklaştı, duyamıyorum...burdan çıkınca işe geri gidecektim ya doktor hanımcım. akşamında da arkadaşla kadıköyde buluşacaktık. Yok! Çat diye okunan üçüncü teşhis son üç senende. İlki psikolojikti ama havalıydı ismi. Espiri konusuydu, hem çoğu entellektüelin kendine kondurduğuydu.  İkincisi sonuncusunun başlangıcıydı aslında ben kabullenmemiştim. --Tıpkı bu yazıyı yazarkenki gibi... Sanki bana ait değiller gibi sen dili sokuşturuyorum aralara...-- Sonuncusu sertti, doktor da hiç yumuşatmamıştı bu sefer. peş peşe yapmam gerekenleri sıralamıştı. bi şeyler anlatıyordu ama ne? terapi odasındaki anlayamama hali gibi de değildi bu seferki. aklım başımdaydı, kelimeler benimleydi, psikoz değildi. çok gerçekti. sanırım ölüyordum. kabullendim. zaten reddetme şansım kalmamıştı, ilaçları kullanmama lüksüm yoktu. çok uyumalar, sürekli yorgunluk, nefes darlıklarının başlaması aslında oradaydı. benimleydi, yok gibi davranıyordum. odadan çıktım. koridora... yağmur yağmaya başlamıştı. gök delinir gibi. koridorda yürüdüm ne kadar, kaç dakika bilmiyorum. bolca gözyaşı, gerçek. Aklım yerindeydi. Sustum.  hemşirenin hızlandırılmış kursu, büyük iğneler.. ilaçlar....şehir değiştirme, evinin kolilenmesini fotoğraflardan görmek, ilaçlar... yeni doktorlar...babacım...ameliyat.. yedi saat. hatırlamıyorum süreci. asla yok... yazamıyorumda. Teşhisi almam ile şehir değiştirip sürece dahil olmam ve ameliyat arası yok. kayıt tutulmamış. hatırladıklarım...donukluk...donukluk... ilaçlar... dönorun uygunluğu, benim uygunluğum, testler, testler biraz daha testler....donukluk... nefes darlığı, yorgunluk, uyku. doktor... istanbul..yeni bir hastane...yine testler, başka testler... daha steril hastane, mutlu görünen doktorlar, mutsuz ama umutlu hastalar, iyileşenler, yemek fişleri, insan vücuduyla ilgili tüm bölüm doktorlarına gidiş, testler.... Ameliyat gününün suratına okunması. Herkesin sevinmesi. Nasıl seviniliyordu. kesin bir şey ters gidecek ya da düz gitse de gidiyor zaten... benden bağımsız oluyor her şey... testler, doktorlar, hemşireler...benden bağımsız benim yanımda ilerliyor ama benimle ilgili değil gibi.. terapi odasındaki ben gibi değil. o bendim, hatırlamıyorsam da benim içimde ilerlemişti benimle ilerlemişti. ama bu... bunun benimle ilgisi yoktu. bu fizikseldi.  bi yerlerimi kestiler, benim olmayan ama kabul etmem gereken bir şeyle iyileştirdiler. makine gibi... fiziksel, soğuk. benim olmayandı. ben oradaydım, yatıyordum, görüyordum. hatırladıklarım.. fistül yokmuş... heh bu iyi.. sana teslim ediyorum... sedye tekerleği sesi... anlamadığım kelimeler, ilk defa yeşil önlüklüler, iğrenç bir koku, donukluk, soğukluk, tepemdeki yapay ışık, bağlanma, kolumdaki acı. uyku... uyanıp doğrulma. çişim geldi benim demem. yeşil önlüklüler, beyaz önlüklüler, kollarımdan sedyeye bastırılmam, ''hanfendi ne yapıyorsunuz, ameliyat oldunuz kalkamazsınız'' bağırışı, çişim geldi diye söylenmelerim. birinin hala omzumu bastırması... tepemdeki yapay ışık, altımdaki yeşil örtü... uyku.... tekrar uyanış, annem başımda, uyandı demeler, hemşirenin elime ağrı kesici butonunu tutuşturması... uyku... uyanış... kalk yürüyeceksin diye gelişler... yeni ilaçlar, yeni terimler, yeni ben.... doktorlarımın aynı anda odaya gelişi, yeni hayatımla ilgili bir şeyler anlatmaları, anlatıyorlar... ne? çıkış formu, imza. yeni ilaçlarım artık benim ya da ben onların. hemşiremin bir şeyler anlatması ve hayatımın bundan sonrasındaki kararlarımı aslında ona danışacak olduğumu henüz bilmemem. yeni Miray. Sinirli Miray, kimseyi umursamayan Miray... yeni uyanışım... sakinleşmem.

ve şimdi. iyi ki hayatımın bu boktan, öğretici hastalıkları gelip beni bulmuş. hayatımın son beş senesini geri istemiyorum. tamamen benim olsa beyaz, yeşil önlüksüz, terapi, hastane, ameliyat odasız olsa bundan daha iyi yaşanılamazdı. teşekkürler. 

son bir kaç aydır ne yaşadığımı, nasıl bir şeyden geçtiğimi unutmuştum. bi kaç aydır yine merkezimden kaydım, başka seslerin peşinden kendimin diye gittim. bu yazı bu şekilde olmayacaktı, nasıl olacağı hakkında da fikrim yoktu ama bu şekilde gelişti. bu yazı tam da doğum günüme üç kala kendime teşekkürdü aslında. son altı ayıma son beşbuçuk yılının zorbalığını yapma diyeydi. burdasın.

gidenlerin, gelenlerin, gitmemişlerin, giderken dönmüşlerin, yanında kalanlar, bıraktıkların, bırakırken üzüldüklerin, üzülmediklerin, umursamadıkların ile burdasın. gölgelerin, yansımaların, yansıttıkların, seslerin ile. buradayım. 

Karıncaları henüz duyamıyorum diye bir yazım vardı. karıncaları, rüzgarı, suyu, havayı duydum. konuştum. şimdiki halimle, gelecek diye geçmişi bırakırken... Sonuç : İyi ki   ^.^


Mir__ 

kendime notlar serisi volume 


9 Nis 2022

AURORA

      Bu gece, galaksideki  iki yıldız birbirlerine daha da yaklaşmışlardı. Yüzbinlerce yıldız altında, onları birbirlerine bu kadar yaklaştıran şey neydi? Durup düşündüler sonra düşünmekten vazgeçip sebebini sorgulamaktan çok bu anı yaşamayı seçtiler. 

      Sonsuz boşlukta sonsuzluk beklemiyorlardı. Daha önce o sonsuzlukta çok kaybolmuşlardı. Bu sefer yaşamayı seçtiler, dünü sorgulamadan yarını düşünmeden...

      Yıldızlardan biri, ışığını kaybetmiş gibiydi. Dışarıdan farkedilmese de kendi içinde -sanırım- kafası da karışıktı. Durdu ve baktı diğeri. Dedi ki ona,  '' İstersen, ışığımı seninle paylaşırım. Ve sen, kendini iyi hissettiğinde yeniden, özgürce milyonlarca yıldız  arasına katılabilirsin.''   ''Bencillik.'' dedi, sönmeye yakın olan, ''Bu bencillik.'' Gülümsedi diğeri, eğer paylaşmayacaksak ne anlamı kaldı ki ışığımızın...


sonra diğerinin düşünceleri aktı içinden... 

      Dün baktıkları yerde durmuyordu, yarın da gelmiyordu. Evet, beklemekten ve düşünmekten vazgeçip parlamaya devam etmek istediler. Bir diğerinin ışığı sönmesin diye uğraştı ikisi de... Bu kadar yaklaşmışken birbirlerine daha güçlü parlamak istediler. Fakat bilmedikleri bir şey vardı; galaksideki iki yıldız birbirlerine bu kadar yaklaşırsa çarpışabilirlerdi de...                                                           

Nitekim, öyle de oldu. Çarpıştılar ve bir kara delik oluşturdular. Artık geçmişte sadece yıldız tozları kalmıştı. Gelecek koca bir kara delik....


susturdu hemen diğeri araya girip...

       Parlamaya devam etmek istedi ikisi de. İkisinin de ışığı birbirini aydınlatacak güçte idi. Çünkü salt iyilik vardı içlerinde birbirlerine yaklaşıp çarpışmaktan ve kara delik oluşturmaktan korkmadılar. Çünkü tenler, terler, fikirler, ruhlar birbirine karışacak  ve daha güçlü parlayacaklardı... Geçmişte kalan yıldız tozları da ürkütmedi onları.                                         

Çünkü bu gece, gökyüzünde ikisi de birbirine en yakın haliyle çok güzel duruyorlardı... 


başka çünküye  de gerek duyulmadı...


-Gerçek olan iki kişi gerçek bir dokunuş bıraktı zamana. Tam da o an, gökyüzünde iki yıldız çok yakın durdu  ve parladı. Biri diğerinden daha çok. Sonra ışık oldu her yer ve anda yaşandı her şey...-


                                                                                                                  Mir._ & Kermit.

                                                                                                                                  08/04/2022                    

                                                                                                         





1 Tem 2014

Nokta

Bir parça melankoli bırakınız şuraya. Elimi kaldırdığımda dünyayı durdurup ters çevirmek istiyorum. Elimi kaldırdığım vakit duran tek şey taksiler... Atlayıp karıncaları duyabileceğim yere diyorum. Adam anlamıyor. Ben, beni anlamayanlara bir yenisini daha ekleyip gülümsüyorum.. Ve hala karıncaları duyamıyorum. 

12 Haz 2014

Yok

Boşluk...
Doldurulamayacak kadar büyük. Yatak altı yapılmış muhabbetler, yatakta kalmış ilişkiler... Hissedememekle hissettiklerimi kusmak arasında kalmışlık. Kıpırdayamamak ya da algı bozukluğu. Pişmanlığın kelime anlamı ve bendeki anlamıyla çelişmek.
Boşluk büyüdükçe içindekilerin küçülmesi. Boşluk büyüdükçe içine düşme isteği. İçinden çıkılamayacak durumların karmaşası. Kara delik bir nevi. Bir nevi delilik.
Acizlik toptan tüm deyişlerin, tüm hislerin karşılığı.

7 Haz 2014

Hayır



Bizler güçlü kadınlardık... Adamlarımızı uyutup salonda gizlice yalnızlığımızı yaşardık. Gizlice ağlar, gizlice susardık.. En güzel rujumuzu adamlarımızı öpmek için sürer, bozulmasın diye dört dönerdik. Mutluluğumuz! Bizler güçlü kadınlardık.. Adamlarımızı uyutup kedilerimizle uyurduk.. Kedilerimizin yalnızlığından değil de adamlarımızın çoğul oluşundandı belki de. Bizler, kedileri ve kırmızı rujları olan güçlü kadınlardık. Ağladığında o kıyamadığı kırmızı rujlarına rimel karışan güçlü kadınlar...

13 May 2014

çığlık atmakla sessizlik arasındaki tını farkı

Neden çamaşır katlamayı beceremiyorum diye düşünürken...

Beynim hamur gibi. Çeksem uzayacak cinsten. Çekip uzatabilsem keşke. Belki aradaki düşünceleri çekerek kopartabilirdim o zaman. Katlanamamış çarpık eşyalarla, odada kıyafetsiz ve kifayetsiz oturmuş boş duvarı seyrediyorum. Sigaramın nerede olduğunu düşünemeyecek kadar yorgunum. O kadar ruhsuzum ki nefes alışım bile tek ritim.
Aidiyet duygumun gelişmemiş olmasını dilerdim ya da hislerimin kelimelerden kopup kişilere ulaşabilmesini...
Boşversene!
Ben en güzel ağlamayı becerebiliyorum. kimse yokken!

10 May 2014

anlam

Sadece dinle.
Ağlamalarını, acı çekişini, neden diye sorgulamalarını.
Nefessiz kalışlarını...
Bugün oturup bunları düşündüm. Hava en sevmediğim türden.
Sen, yoksun. Aslında olman gereken yerde duruyorsun.

Gerçeklik, güzel olan her şeyin üzerini örtmeye yetecek kadar güçlü. Cesaret delilerin işi.