9 Nis 2022

AURORA

      Bu gece, galaksideki  iki yıldız birbirlerine daha da yaklaşmışlardı. Yüzbinlerce yıldız altında, onları birbirlerine bu kadar yaklaştıran şey neydi? Durup düşündüler sonra düşünmekten vazgeçip sebebini sorgulamaktan çok bu anı yaşamayı seçtiler. 

      Sonsuz boşlukta sonsuzluk beklemiyorlardı. Daha önce o sonsuzlukta çok kaybolmuşlardı. Bu sefer yaşamayı seçtiler, dünü sorgulamadan yarını düşünmeden...

      Yıldızlardan biri, ışığını kaybetmiş gibiydi. Dışarıdan farkedilmese de kendi içinde -sanırım- kafası da karışıktı. Durdu ve baktı diğeri. Dedi ki ona,  '' İstersen, ışığımı seninle paylaşırım. Ve sen, kendini iyi hissettiğinde yeniden, özgürce milyonlarca yıldız  arasına katılabilirsin.''   ''Bencillik.'' dedi, sönmeye yakın olan, ''Bu bencillik.'' Gülümsedi diğeri, eğer paylaşmayacaksak ne anlamı kaldı ki ışığımızın...


sonra diğerinin düşünceleri aktı içinden... 

      Dün baktıkları yerde durmuyordu, yarın da gelmiyordu. Evet, beklemekten ve düşünmekten vazgeçip parlamaya devam etmek istediler. Bir diğerinin ışığı sönmesin diye uğraştı ikisi de... Bu kadar yaklaşmışken birbirlerine daha güçlü parlamak istediler. Fakat bilmedikleri bir şey vardı; galaksideki iki yıldız birbirlerine bu kadar yaklaşırsa çarpışabilirlerdi de...                                                           

Nitekim, öyle de oldu. Çarpıştılar ve bir kara delik oluşturdular. Artık geçmişte sadece yıldız tozları kalmıştı. Gelecek koca bir kara delik....


susturdu hemen diğeri araya girip...

       Parlamaya devam etmek istedi ikisi de. İkisinin de ışığı birbirini aydınlatacak güçte idi. Çünkü salt iyilik vardı içlerinde birbirlerine yaklaşıp çarpışmaktan ve kara delik oluşturmaktan korkmadılar. Çünkü tenler, terler, fikirler, ruhlar birbirine karışacak  ve daha güçlü parlayacaklardı... Geçmişte kalan yıldız tozları da ürkütmedi onları.                                         

Çünkü bu gece, gökyüzünde ikisi de birbirine en yakın haliyle çok güzel duruyorlardı... 


başka çünküye  de gerek duyulmadı...


-Gerçek olan iki kişi gerçek bir dokunuş bıraktı zamana. Tam da o an, gökyüzünde iki yıldız çok yakın durdu  ve parladı. Biri diğerinden daha çok. Sonra ışık oldu her yer ve anda yaşandı her şey...-


                                                                                                                  Mir._ & Kermit.

                                                                                                                                  08/04/2022                    

                                                                                                         





1 Tem 2014

Nokta

Bir parça melankoli bırakınız şuraya. Elimi kaldırdığımda dünyayı durdurup ters çevirmek istiyorum. Elimi kaldırdığım vakit duran tek şey taksiler... Atlayıp karıncaları duyabileceğim yere diyorum. Adam anlamıyor. Ben, beni anlamayanlara bir yenisini daha ekleyip gülümsüyorum.. Ve hala karıncaları duyamıyorum. 

12 Haz 2014

Yok

Boşluk...
Doldurulamayacak kadar büyük. Yatak altı yapılmış muhabbetler, yatakta kalmış ilişkiler... Hissedememekle hissettiklerimi kusmak arasında kalmışlık. Kıpırdayamamak ya da algı bozukluğu. Pişmanlığın kelime anlamı ve bendeki anlamıyla çelişmek.
Boşluk büyüdükçe içindekilerin küçülmesi. Boşluk büyüdükçe içine düşme isteği. İçinden çıkılamayacak durumların karmaşası. Kara delik bir nevi. Bir nevi delilik.
Acizlik toptan tüm deyişlerin, tüm hislerin karşılığı.

7 Haz 2014

Hayır



Bizler güçlü kadınlardık... Adamlarımızı uyutup salonda gizlice yalnızlığımızı yaşardık. Gizlice ağlar, gizlice susardık.. En güzel rujumuzu adamlarımızı öpmek için sürer, bozulmasın diye dört dönerdik. Mutluluğumuz! Bizler güçlü kadınlardık.. Adamlarımızı uyutup kedilerimizle uyurduk.. Kedilerimizin yalnızlığından değil de adamlarımızın çoğul oluşundandı belki de. Bizler, kedileri ve kırmızı rujları olan güçlü kadınlardık. Ağladığında o kıyamadığı kırmızı rujlarına rimel karışan güçlü kadınlar...

13 May 2014

çığlık atmakla sessizlik arasındaki tını farkı

Neden çamaşır katlamayı beceremiyorum diye düşünürken...

Beynim hamur gibi. Çeksem uzayacak cinsten. Çekip uzatabilsem keşke. Belki aradaki düşünceleri çekerek kopartabilirdim o zaman. Katlanamamış çarpık eşyalarla, odada kıyafetsiz ve kifayetsiz oturmuş boş duvarı seyrediyorum. Sigaramın nerede olduğunu düşünemeyecek kadar yorgunum. O kadar ruhsuzum ki nefes alışım bile tek ritim.
Aidiyet duygumun gelişmemiş olmasını dilerdim ya da hislerimin kelimelerden kopup kişilere ulaşabilmesini...
Boşversene!
Ben en güzel ağlamayı becerebiliyorum. kimse yokken!

10 May 2014

anlam

Sadece dinle.
Ağlamalarını, acı çekişini, neden diye sorgulamalarını.
Nefessiz kalışlarını...
Bugün oturup bunları düşündüm. Hava en sevmediğim türden.
Sen, yoksun. Aslında olman gereken yerde duruyorsun.

Gerçeklik, güzel olan her şeyin üzerini örtmeye yetecek kadar güçlü. Cesaret delilerin işi.

23 Oca 2014

intihardan bakmak

İntihar etmek için çok güzel bir dünyada yaşıyoruz. Hayata geliş amacımız ne ki? Bizden milyarlarca yıl önce kurulmuş bir düzenin içine doğuyoruz. Bize dayatılan etiketleri kabul etmediğimizi varsaydığımızda bile, kendimize bir etiket almış oluyoruz. Diğerlerinin beğenmediği, kabul etmediği, sevmediği etiketleri alıyoruz. Marjinal oluyoruz, değişik oluyoruz yine de bir şekilde etiketleniyoruz... Diğerleri kim? Bizim dışımızdaki herkes... Kendimize, bize benzeyenlerden birer topluluk yaratıyoruz. Darbe almamak için, yalnız kalmamak için ya da bunun gibi bir sürü şey... Kimseyi düşündüğümüzden değil, kendi bencilliğimizden..
Kaosta yaşamayı düşünemeyiz. Her kaos kendi içerisinde kendi düzenini yaratmakta. Farklı şekillerde, farklı boyutlarda adlandırılmış düzene bir şekilde dahil oluyoruz. Hiçbir şey yapamadığımız an, kendi düzenimizi yaratıp içine giriyoruz. Bunun etiketi de dışlanmak oluveriyor.
Toplumun benimsediklerini benimsediğimizde ise, içinde yaşadığımız düzenin içerisine hapsolarak devam ediyoruz, hayata! Kendimize gelecek hazırlıyoruz. Ne için? Bilmiyoruz. Düzen, bunu yapmamızı söylüyor, yapıyoruz. Sorgulamayı ilerlettiğimiz an deliliğin eşiğindeyiz. Delilikten korkuyoruz. Neden? Toplum tarafından kabul görmeyen her şey korkucutu çünkü.
Anda yaşıyoruz aslında. Her şeyimiz şu saniye... Benim bu yazıyı yazdığım an, sizin bu yazıyı okuduğunuz kadar kısa her şey... Anda yaşadığımızı hiç hatırlamayarak, geçmişe anlamlar yükleyip geleceğimize taşıyoruz. Tüm varlığımızla, benliğimizi... Evrene ayak uydurduğumuzun farkına bile varamayacak kadar aciz durumdayız.
Evren bizi hiçbir şekilde umursamıyor. Biz, her zamanki gibi, kendi bencilliğimizle bizi önemsediğini zannederek yaşıyoruz. Dünyaya gelmemiş olabilirdik. Düşünceden ve enerjiden ibaret benliğimizle hiç olmayabilirdik. Bu kimin umrunda? Yine, sadece bizim. Evren olağan güzelliğiyle akışına devam etmekte ve bizim intiharımız, yine bizi ilgilendirmekte!
Hayattaki amacımızı bulmak da  sorunumuza katkı sağlamayacak, sanırım... Bir şekilde bu evrende yaşıyoruz. Ayak uydurarak ve ayak uydurmaya çalışarak yaşamaya devam edeceğiz.. Sadece tüm olan bundan ibaret. Gerisi bizim teferruatımız!


Ve, doğanın seslerine dokunmayı başarabilseydik, evrene karışmamız daha kolay olurdu, belki.