1 Şub 2013

yirmi beşinci gün.


Bi' an da aklına geliyor. Pat diye..Televizyon izlerken, bilgisayarda.. Başka şeyle uğraşırken.
Bi' an da.
Durduğun yerde duramamak ne demek o an anlıyorsun işte.
Kabına sığamamak deyimini kim, neden söylemiş...
Patlamak ne demek, o an farkediyorsun.
Kapalı ortamdaysan ve bi' de teksen orada. Kaçacak kimse yoksa yanında, sığınacak ses.
Ölmek ne demek o an anlıyorsun.
Nefes alamıyorsun. Nefes al, diyo içindeki ses.
Sadece hızlı hızlı soluyorsun.
O an, kalp hastaları ne hisseder onu anlıyorsun.
Aynı anda ameliyathane önündekiler nasıl telaşla yürür onu da anlıyorsun.
Bi aşağı bi yukarı evin koridorunda...
Solumakla aynı oranda ağlamak istiyorsun, gözünde yaş yok.
Sonra boğuk bi'ses çıkıyor. Senin sesin.
Ses sana yabancı, sen sese. Sesine..
İşte o an, ağlamayı bırakıp böğürüyorsun.
Kalbin daha hızlı atıyor. Hiç geçmeyecek gibi. İşte o an, panik atak hastalarını anlıyorsun.

Tüm bunlar sadece iki dakikada oldu. Bugün.. Ve ben ,ölememeyi anladım.
Ve sana lanet okudum.Bbir parça lanet.. Sonra hemen geri aldım.
Çünkü lanet olsun, giderken somut hiçbir şey bırakmadın.
Öyle güzel gittin ki, kızamadım.
22  ocak 

&
ve ben o günden sonra hiç ağlamadım. soyut zamanın somutluğunu anlamaya çabaladım. geçer
dedikleri zamanın zamansızlığında yaşamak gibi. anlayarak. her salisesini. anlamlandırmaya çalışarak ya da.
bir daha koklayarak öper miyim diye sordum çokça, öpersin dediler koklayarak da.
şimdilerde koklayarak öptüğü biri tarafından terk edilen arkadaşım eski koklayarak öptüğünü düşündü.
Başka bi arkadaşım beni anlamıyor artık.  kavga ediyoruz, diye yanımda iç çekti. Bi arkadaşım ayrıldığı sevgilisini geri kazanabilmek  için benden yardım istedi. genelde hepsi kendi halindeydi. kendi kendimize çay içtik, kahvaltı ettik, uyuduk, bi arkadaşımın dediği gibi rakı içtikten sonra uyuşan elimizi diğer elimizle birleştirerek uyuduk. uyuyabildik. uyuyabildiğimize şaşırdık. güldük, yemek yedik. bunlara da şaşırdık. 

Sen gideli oldu baya.
ilk gün nefes alamadım, uyumadım, yemedim.
ilk bir hafta aynı kıyafetler vardı üzerimde, ev benim değil. insanlar geldi, oturduk içtik, dışarı çıktık. sonra başka bi arkadaşın evinde içtik, kafamız hep iyi dolaştık. ev benim değil. yeni ayrılan başka arkadaşımla paylaştım yatağı. O, alışkanlıkla uyurken sarıldı bana. 
sabahları öldüm. 
onuncu gün maneviyatla birleştirdim ayrılığı. ruhların yirmi bir gramını tartıştık arkadaşlarla, arkadaşlar iyidir repliği yardım etti. o gün hiç eğlenmediğim kadar eğlendim. 
on dördüncü gün ilk defa yalnız uyandım. ilk defa evde yalnız kaldım. boğuldum. o günden sonra hiç ağlamadım, henüz.
on altıncı  gün yanlış dilek dilediğimize karar verdik arkadaşımla. İyi sevişen buluruz, iyi koklayan da ama gitmeyen bulur muyuz? cümlesiyle iki farklı şehirden aynı anda iç çektik.
yirminci gün evin eşyalarını birlikte seçtiğimiz geldi aklıma. Yatak çarşafı için kafa kafaya verip deseni hakkında düşünmüştük. Başkasıyla uyuyacağını düşündüm sonra, lanet ettim biraz.
yirmi ikinci gün çok az aklımdaydın. ilk hafta seni düşünürken aklıma yemek yemek gelirken, yirmi ikinci gün yemek yerken aklıma geldin. bu kadar az aklıma gelebildiğine şaşırdım.
Yirmi dördüncü gün yani bugün, altı gün sonra yine rüyamda görerek uyandım seni. küfrettim, geri uyudum.
ve sanırım iyiyim. 













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder