2 May 2013

kapılar hep çarpar

Üç kez dinlediğim şarkının hemen ardından ve bir ay sonra ilk kez gerçekten kendimi dinlediğim zaman diliminde, sıkıştırılmış ve pek umursanmayan hisler kumpanyasında, hüznün alabildiğine gülümsettiği günden merhaba.
Kendimi dinlememeliymişim, hala!
Ölümü kabul etmek gibi... Kabul edilmesi kendi bencilliğinin ürünü. Gidene ağlanılmaz hiçbir zaman! Gidenin neden gittiği daha önemliymiş gibi! Onsuz ne yapılacağı düşünülür. Gidenin gittiği andan itibaren gidene ağlandığı süre o ilk an. İlk 5 dakika. Salaklaşmayla yutkunamama arasındaki ince çizgi. Bütün kelimelerim bir araya geldi sana küfrediyorlar. Sessizce.
Kapı çarpıyor duyuyor musun? Kapılar hep çarpar, her gidişte. Gitmenin güzel olduğundan değil de keşke bir kadeh beyaz şarap içip gitseydin. Beyaz şarabım henüz bitti. Şahsına kadeh kaldırıp hepsini içtim. Güzel, kırmızı bir ruj izi bıraktım kadehte. Kırmızı ruju hiç sevmem, sen severmişsin. Gidip kırmızı ruj satın aldım ben de. Nefrette bir şeyin anti teziyse eğer sevmeye tekrar kırmızı rujdan başlayabilirim. Önce kırmızı ruju severim. Sonra yine kendimi severim. Kendimi çok seversem seni sevdiğimi unutur kuşları severim mesela. Evdeki kuş motifli tahtadan da nefret ederdim. Sen, çok seviyorsun diye yalan söylemiştim. Belki onu da severim, kendimi çok seversem eğer. Böylece seninle alakalı her şey kaybolur.. Sen olduğun için değil, olmadığın için olmuş olur her şey. Ve ben, olmadığın için mutlu olurum. Ve son kez, seni de affederim.
Yine bir gün..

-kapılar hep çarpar...

 http://www.youtube.com/watch?v=5rwlxwj8rv8

2 yorum:

  1. gerçekten güzel bir yazı eline yüreğine saglık bu bloguda takip ettiklerimin arasına alıyorum

    YanıtlaSil