25 Eyl 2011

uyanık yatanlar../dan olmak meselesi

senden ölesiye nefret ediyorum.
rüya görmekten korkuyorum. -o zaman uyanık yat!-
arka arkaya gecelerde rüyalarımın sana çıkmasını saçma buluyor, ama sorgulamıyorum.
oranın seni hatırlatmasından nefret ediyorum.
gidesim yok. evim yok. -gitme!-
yeni şeyler inşa etmekten de nefret ediyorum. bi şeylere yeni baştan başlamaktan da.
senden nefret ediyorum. -bunu yazmıştın!-
her tamam geçti dediğimde yeniden yıkmandan nefret ediyorum.
yıkılabilecek kadar toparlanamamış olmaktan utanıyorum.
kimseye seni anlatmıyorum. nefret ediyorum.
seni sana kırdırmak istiyorum.
kemiklerim kırılıyor. -o kalbin olabilir, farketmez!-
sesli harflerle konuşmaktan nefret ediyorum.
sen hep sessiz kal. -konuşmasın-
güvenmekten nefret ediyorum.
bu kadar gerçekçi gözüküp bi b*k olamamaktan nefret ediyorum.
senden nefret ediyorum.
hala her şeyin yerli yerinde durmasından, oraya gittiğimde bir şeyin değişmediğini görmekten, şu andakilere haksızlık yapıyor olma düşüncesinden ölesiye tiksiniyorum.
bana bunları hala söyletebilme olanağı verdiğim için kendimden, bi haber olan andaki insanları/insanı kandırıyormuş hissinden, sevgi sözcüklerini havada bırakmaktan ve bunların senin eserin olmasından nefret ediyorum.

ve en çok... senin bi boktan habersiz hayatına devam etmenden, bencilce kendini düşünmenden, geçti bitti düşüncenden, düşüncesizliğinden kusuyorum!!!

ama hala bunları yazabilecek kadar umurumda olmandan ve benliğimi rahat bırakmamandan, uyanık yatma isteğinden...
.
.
.

_aptallığıma not: Korkulu düş görmektense uyanık yatmak yeğdir.- uygula-

16 Eyl 2011

Sadece bir yazı.Sadece bilenlerin anlayacağı türden olanından.


Arada şeffaf bi duvar var. Çok kalın değil, ikimizden biri hızlı itse yıkılacak türden belki. Korkuyoruz yaralanmaktan, tekrar yara alıp kalkamamaktan...
İkimiz de ayrı birer korkaktık… Ya duvarı iterken arada kalan biz olursak diye korktuk, çekindik, başlayamadık... Sen ve ben, biz olmadık. Biz olmanın ağırlığını taşıyamadık, önemini kavrayamadık!  Biz,  tekil olamadan çoğul olmaya kalkıştık, beceremedik.  Hızlı giriş yaptık, duvara tosladık. Duvar şeffaftı, göremedik. Durmalıydık! Önce kendimizi, sonra birbirimizi dinlememiz gerekliydi, yapamadık. Anı yaşamayı seçtik, ilerleyemedik. O anda noktalar koyduk birbirimize, eğlendik. 
Biz daha başlarken ‘nokta’ koymuşuz… 
Sen araya mesafeler koydun sonra, duvar örmeye başladın, habersiz bıraktın… 
Ben anda seni hiç anlayamadım, kızdım. Sen anda korktun, bana hiç söylemedin! Ben hissettim, çekildiğin gerçekliğiyle karşılaşmaktan koktum. Anladım, gidecektin… Bahaneler aradım ama sen gitmiştin! Bazen sözlerinle kırdın. Olmayacağını anlatman çok acıtıcıydı, acıttın. Arkadaş olmaya karar vermiştin içinden!.. Ben bi yerlerde ‘’biz’’ ararken, arkadaş kavramıyla girdin içeriye. Bana söylemeden sundun, ben ‘biz’ beklerken ‘hiç’ kaldı elimde… 
Bir ara haber alamadık birbirimizden. Sen habersiz bıraktın, ben de haber etmedim. Hissettim! Biliyordum. Biri var dedim, varmış… Özür diledin, dilemene gerek yoktu aslında, hiçtik biz çünkü…  Hiçken hesap verilmez! ‘’Belki olurdu’’ dedin.  Belkilere tutunmaya çalıştım elimi yaktı…  Hiç yere özür diledin, anlamlandırmaya çalışırken ‘her şey için’ dedin. Bu kadar kolaydı demek ki. Özür diledin, bitti. Rahatladın.
Sonra… Haber etmeler sıklaştı, hal hatırlar çoğaldı. Hala konuştuğumu görünce rahatladın, temelli gittin… 

Arkadaş mıyız dedik? Arkadaş bile olamadık, aradaki duvar büyüdü, genişledi… Biz sadece sustuk, açıklama gereği duymadık. Birbirimizi birbirimize hiç anlatamadık. Hala susuyoruz. Biz en güzel susmayı becerebildik, hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalıştık, onu da yüzümüze bulaştırdık. Köşe kapmaca oynadık, bunda başarılıydık. Noktaları önce sevdik ya sonra nefret ettik!  Biz, biz olamadan her şey olmayı istedik. Ne olacağımızı bilemedik. Aynı anda istedik, o kadar çok şey istedik ki hiçbir şeyiz şimdi!
                                                                                                                                   
                                                                                                                                          altı.mart.ikibinonbir

*okumandan korktuğum, ama okumayacağını bildiğim -okusan da sen olduğunun farkına var(a)mayacak kadar beni unuttuğun, hatırlamadığın için.-
.artık ne fark eder!