20 Ara 2013

İtiraf gibi biraz.

  hüzün sevdiğimden hep...

         Bu gece hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. Bu gece hiçbir şey planlanmış değil. Kapıları çarpmışım kimi kez bu yazılarda. Kimi zaman doğanın seslerini sorgulamış, sorgulatmışım aklımca.  Ne çok boş kelime yazdığıma kendim bile şaşırıp kalmışım çoğu zaman. Susmuş olmamızı camın düşerken çıkarttığı sese benzetmişim, biraz. Kiminize duvarları layık görmüş, kiminize incecik camlar koymuşum. Hep size serzeniş etmişim de hiç kendime kızmamışım. Beni değil de hep sizi konuşmuşum. Haksızlık ettiğim adamları sarılıp öpmüşüm de hiç kendimi kalbimden öpüp iyileştirmemişim. Hüzün sevdiğimden belki de... Yarım iç sesleri biriktirmişim çook eskilerden beri. Çook eskilere dair... Yüzüne hiç dokunamadığım aşkları sevgi sanıp sırtlanmışım.Temelde ben hep en çok korkmuşum da hiç dillendirememişim. Gitmelerinize değil! Yalnız kalırım yine düşüncesine...

         Bugün de tam böyle oldu. Korktum! Yüzleşir miyiz ki sorgusunu bile soramadan, kaçtım. Sonra aklıma kırmızı deftere yazdığım geldi. Bir şey kalmıştı sana dair. Sonrası gerçekten yüzleşmekten ibaret!
                                                                                    

&

  Bir adet ucuz pudra ve göz kalemi ile boyanan suratı, tek damla gözyaşı tekrar eski haline getirmeye yetiyor. Akmış rimellerle birlikte siyahlaşmış damlalar... Evde duramayıp yakın arkadaşla çıkılan sokak... Buz gibi hava, soğuğun yüze çarpmasıyla ayılan beden. Ya da öyle zanneden beden!
  Kahvaltı sofrasının bayat ekmekleri. Niye anason kokuyo bu kafe? Yan masada beyaz eşya alımından konuşan, çift mi değil mi anlayamadığım kadınla erkek...  Perde muhabbetleri midemi bulandırıyor ya da midemi bulandıran başka şey.
  6.30'da uyuyup 8.30'da uyanan ben... Kurmalı saat gibi, buçuğuna kadar net! Net olmayan kafam ve net olmayan konuşmalar var. Hepsi benim. Hepsini çok güzel sevdim.
  Havayı dağıtmak için dergiden resim gösteren arkadaş. Onun neden gözleri buğulu? Fonda Haluk Levent... ''Bu aşk burada biter...'' Baktığım dergide buzdolabı resmi...
Her şey kurgulanmış gibi sanki. Şarkı, anason kokusu, dergideki resim. Hepsi gerçek olamayacak kadar kurgu, kurgu olamayacak kadar can acıtıcı!
   Neden gözlerim doldu? Ne zaman eskiye döner zaman? Döner mi? Sadece sarılsam yeterdi. Bir daha sarılacak kadar yakın olur muyuz? Öper miyim gözüne yakın yerden.
   Hayat bardaktaki çayın soğuma hızı kadar kısa. Çay da soğumuş zaten!
                                                                                                           _ Eskişehir,Sıla Kafe,Ocak13.

Ve, mutlusun biliyorum. Hep öyle kal.

Mutluyum çünkü ben de, en temelimde!












cam*

Aramızda duvardan ziyade ince bi cam var. Buğulu bile değil halbuki. Seni alabildiğine hissetmeme rağmen orada olduğunu bildiğim ince bir cam. Beni deli eden, sana tam anlamıyla ulaşmamı engelleyen cam. Kırsam, ki izin vermiyorsun, ellerim kanayacak. Kırdığım an, sen gitmiş olacaksın, tamamen! Bizden bir şey olmayacak biliyorum da camın kırılmasını bekliyorum. Cam kırıldığında ilk giden ben olurum belki de diye. Onun gibi bir şey ya da... Belki ikimiz de geliriz bu sefer, hani olmaz ya. Olur belki de diye...

Boş Laflar Kumpanyası

 9Aralık13
Neden aşık olduğumuzu avazımız çıktığı kadar etrafa bağıramıyoruz? Neden seni seviyorum kelimesi bu kadar zor ağızdan çıkıyor ya da neden ne hissettiğimizi bir türlü kafamızda oturtamıyoruz?
Neden aşk ve sevgi denildiğinde bir erkek ve bir kadın akla geliyor? Ya da güzel kadınlar ve yakışıklı erkekler?..
Neden yapmak istemediğimiz işi sırf para kazandırıyor diye yapmak zorunda kalıyoruz? Neden para bu kadar kıymetli ve büyümek bu kadar zor?
Neden sürekli birbirimize birbirimizi anlatmak zorunda kalıyoruz? Aslında hissetmek daha kolayken...
Neden sürekli acaba başka bir hayatımız olsa nasıl olurduk diye düşünüyoruz? Neden hiç memnun değiliz ve memnuniyetsizliğimizi saklıyoruz? Neden hep daha iyiyi amaçlıyoruz? Daha iyinin aslında ne olduğunu bilmeden hem de! Başka bir hayat yok! Haydi çıkıp sek sek oynayalım ya da daha çok ''neden'' diye düşünüp hiçbir sonuca varamayalım!


 &


19Kasım13 - 03.23
Uyandığım andan itibaren, gün boyunca - Herhangi bir zaman diliminde, intihar eğilimi göstermediysem sanırım iyiyim. Buna açık oldukça meyil seyrederken, tabiri caizliğin tam ortasında paçalarımdan mutsuzluk akıyorken, hatta içim bana dar gelip yine de çığlık bile atamamışsam ve tüm bunlar oluyorken yaşamamalıyım dememişsem... Kötü değil, mutluyum. ( günlüğün herhangi bir gününden- bugünden. Mutlu olma senfonisinin bu kadar tiz sesler çıkarttığını bilmiyordum.)

 &


1Kasım13
Şimdi ne çok boş kelime yazılır. Aslında ne çok serzeniş gerekli buraya! Şimdi nasıl da güzel nokta koyulur cümlelere... Mumyalanmış, soğuk kalplere en çok ışık gerekir, asıl şimdi! Ne çok anlaşılmayan şarkı dinlenir ve hepsi kendine yontulur. Ah, şimdi ne çok şarap gerekir. En çok kırmızı! Sonra sırasıyla ne kadar çok boş şişe birikir, çokça kültablası. Ve aslolan, biz ne kadar çok boş şeylere üzülürüz!
( kasım'ın soğukluğuna... Senin güzel parfümüne, benim vurdumduymaz gözükmeme, aldatılmaya, aldatmaya, sevişmenin güzelliğine, sevmenin acımasızlığına, kafa karışıklığına ve daha bir sürü boş şeye.)