1 Tem 2014
Nokta
Bir
parça melankoli bırakınız şuraya. Elimi kaldırdığımda dünyayı durdurup
ters çevirmek istiyorum. Elimi kaldırdığım vakit duran tek şey taksiler... Atlayıp karıncaları duyabileceğim yere diyorum. Adam
anlamıyor. Ben, beni anlamayanlara bir yenisini daha ekleyip
gülümsüyorum.. Ve hala karıncaları duyamıyorum.
12 Haz 2014
Yok
Boşluk...
Doldurulamayacak kadar büyük. Yatak altı yapılmış muhabbetler, yatakta kalmış ilişkiler... Hissedememekle hissettiklerimi kusmak arasında kalmışlık. Kıpırdayamamak ya da algı bozukluğu. Pişmanlığın kelime anlamı ve bendeki anlamıyla çelişmek.
Boşluk büyüdükçe içindekilerin küçülmesi. Boşluk büyüdükçe içine düşme isteği. İçinden çıkılamayacak durumların karmaşası. Kara delik bir nevi. Bir nevi delilik.
Acizlik toptan tüm deyişlerin, tüm hislerin karşılığı.
Doldurulamayacak kadar büyük. Yatak altı yapılmış muhabbetler, yatakta kalmış ilişkiler... Hissedememekle hissettiklerimi kusmak arasında kalmışlık. Kıpırdayamamak ya da algı bozukluğu. Pişmanlığın kelime anlamı ve bendeki anlamıyla çelişmek.
Boşluk büyüdükçe içindekilerin küçülmesi. Boşluk büyüdükçe içine düşme isteği. İçinden çıkılamayacak durumların karmaşası. Kara delik bir nevi. Bir nevi delilik.
Acizlik toptan tüm deyişlerin, tüm hislerin karşılığı.
7 Haz 2014
Hayır
Bizler güçlü kadınlardık... Adamlarımızı uyutup salonda gizlice yalnızlığımızı yaşardık. Gizlice ağlar, gizlice susardık.. En güzel rujumuzu adamlarımızı öpmek için sürer, bozulmasın diye dört dönerdik. Mutluluğumuz! Bizler güçlü kadınlardık.. Adamlarımızı uyutup kedilerimizle uyurduk.. Kedilerimizin yalnızlığından değil de adamlarımızın çoğul oluşundandı belki de. Bizler, kedileri ve kırmızı rujları olan güçlü kadınlardık. Ağladığında o kıyamadığı kırmızı rujlarına rimel karışan güçlü kadınlar...
13 May 2014
çığlık atmakla sessizlik arasındaki tını farkı
Neden çamaşır katlamayı beceremiyorum diye düşünürken...
Beynim hamur gibi. Çeksem uzayacak cinsten. Çekip uzatabilsem keşke. Belki aradaki düşünceleri çekerek kopartabilirdim o zaman. Katlanamamış çarpık eşyalarla, odada kıyafetsiz ve kifayetsiz oturmuş boş duvarı seyrediyorum. Sigaramın nerede olduğunu düşünemeyecek kadar yorgunum. O kadar ruhsuzum ki nefes alışım bile tek ritim.
Aidiyet duygumun gelişmemiş olmasını dilerdim ya da hislerimin kelimelerden kopup kişilere ulaşabilmesini...
Boşversene!
Ben en güzel ağlamayı becerebiliyorum. kimse yokken!
Beynim hamur gibi. Çeksem uzayacak cinsten. Çekip uzatabilsem keşke. Belki aradaki düşünceleri çekerek kopartabilirdim o zaman. Katlanamamış çarpık eşyalarla, odada kıyafetsiz ve kifayetsiz oturmuş boş duvarı seyrediyorum. Sigaramın nerede olduğunu düşünemeyecek kadar yorgunum. O kadar ruhsuzum ki nefes alışım bile tek ritim.
Aidiyet duygumun gelişmemiş olmasını dilerdim ya da hislerimin kelimelerden kopup kişilere ulaşabilmesini...
Boşversene!
Ben en güzel ağlamayı becerebiliyorum. kimse yokken!
10 May 2014
anlam
Sadece dinle.
Ağlamalarını, acı çekişini, neden diye sorgulamalarını.
Nefessiz kalışlarını...
Bugün oturup bunları düşündüm. Hava en sevmediğim türden.
Sen, yoksun. Aslında olman gereken yerde duruyorsun.
Gerçeklik, güzel olan her şeyin üzerini örtmeye yetecek kadar güçlü. Cesaret delilerin işi.
Nefessiz kalışlarını...
Bugün oturup bunları düşündüm. Hava en sevmediğim türden.
Sen, yoksun. Aslında olman gereken yerde duruyorsun.
Gerçeklik, güzel olan her şeyin üzerini örtmeye yetecek kadar güçlü. Cesaret delilerin işi.
23 Oca 2014
intihardan bakmak
İntihar etmek için çok güzel bir dünyada yaşıyoruz. Hayata geliş amacımız ne ki? Bizden milyarlarca yıl önce kurulmuş bir düzenin içine doğuyoruz. Bize dayatılan etiketleri kabul etmediğimizi varsaydığımızda bile, kendimize bir etiket almış oluyoruz. Diğerlerinin beğenmediği, kabul etmediği, sevmediği etiketleri alıyoruz. Marjinal oluyoruz, değişik oluyoruz yine de bir şekilde etiketleniyoruz... Diğerleri kim? Bizim dışımızdaki herkes... Kendimize, bize benzeyenlerden birer topluluk yaratıyoruz. Darbe almamak için, yalnız kalmamak için ya da bunun gibi bir sürü şey... Kimseyi düşündüğümüzden değil, kendi bencilliğimizden..
Kaosta yaşamayı düşünemeyiz. Her kaos kendi içerisinde kendi düzenini yaratmakta. Farklı şekillerde, farklı boyutlarda adlandırılmış düzene bir şekilde dahil oluyoruz. Hiçbir şey yapamadığımız an, kendi düzenimizi yaratıp içine giriyoruz. Bunun etiketi de dışlanmak oluveriyor.
Toplumun benimsediklerini benimsediğimizde ise, içinde yaşadığımız düzenin içerisine hapsolarak devam ediyoruz, hayata! Kendimize gelecek hazırlıyoruz. Ne için? Bilmiyoruz. Düzen, bunu yapmamızı söylüyor, yapıyoruz. Sorgulamayı ilerlettiğimiz an deliliğin eşiğindeyiz. Delilikten korkuyoruz. Neden? Toplum tarafından kabul görmeyen her şey korkucutu çünkü.
Anda yaşıyoruz aslında. Her şeyimiz şu saniye... Benim bu yazıyı yazdığım an, sizin bu yazıyı okuduğunuz kadar kısa her şey... Anda yaşadığımızı hiç hatırlamayarak, geçmişe anlamlar yükleyip geleceğimize taşıyoruz. Tüm varlığımızla, benliğimizi... Evrene ayak uydurduğumuzun farkına bile varamayacak kadar aciz durumdayız.
Evren bizi hiçbir şekilde umursamıyor. Biz, her zamanki gibi, kendi bencilliğimizle bizi önemsediğini zannederek yaşıyoruz. Dünyaya gelmemiş olabilirdik. Düşünceden ve enerjiden ibaret benliğimizle hiç olmayabilirdik. Bu kimin umrunda? Yine, sadece bizim. Evren olağan güzelliğiyle akışına devam etmekte ve bizim intiharımız, yine bizi ilgilendirmekte!
Hayattaki amacımızı bulmak da sorunumuza katkı sağlamayacak, sanırım... Bir şekilde bu evrende yaşıyoruz. Ayak uydurarak ve ayak uydurmaya çalışarak yaşamaya devam edeceğiz.. Sadece tüm olan bundan ibaret. Gerisi bizim teferruatımız!
Ve, doğanın seslerine dokunmayı başarabilseydik, evrene karışmamız daha kolay olurdu, belki.
Kaosta yaşamayı düşünemeyiz. Her kaos kendi içerisinde kendi düzenini yaratmakta. Farklı şekillerde, farklı boyutlarda adlandırılmış düzene bir şekilde dahil oluyoruz. Hiçbir şey yapamadığımız an, kendi düzenimizi yaratıp içine giriyoruz. Bunun etiketi de dışlanmak oluveriyor.
Toplumun benimsediklerini benimsediğimizde ise, içinde yaşadığımız düzenin içerisine hapsolarak devam ediyoruz, hayata! Kendimize gelecek hazırlıyoruz. Ne için? Bilmiyoruz. Düzen, bunu yapmamızı söylüyor, yapıyoruz. Sorgulamayı ilerlettiğimiz an deliliğin eşiğindeyiz. Delilikten korkuyoruz. Neden? Toplum tarafından kabul görmeyen her şey korkucutu çünkü.
Anda yaşıyoruz aslında. Her şeyimiz şu saniye... Benim bu yazıyı yazdığım an, sizin bu yazıyı okuduğunuz kadar kısa her şey... Anda yaşadığımızı hiç hatırlamayarak, geçmişe anlamlar yükleyip geleceğimize taşıyoruz. Tüm varlığımızla, benliğimizi... Evrene ayak uydurduğumuzun farkına bile varamayacak kadar aciz durumdayız.
Evren bizi hiçbir şekilde umursamıyor. Biz, her zamanki gibi, kendi bencilliğimizle bizi önemsediğini zannederek yaşıyoruz. Dünyaya gelmemiş olabilirdik. Düşünceden ve enerjiden ibaret benliğimizle hiç olmayabilirdik. Bu kimin umrunda? Yine, sadece bizim. Evren olağan güzelliğiyle akışına devam etmekte ve bizim intiharımız, yine bizi ilgilendirmekte!
Hayattaki amacımızı bulmak da sorunumuza katkı sağlamayacak, sanırım... Bir şekilde bu evrende yaşıyoruz. Ayak uydurarak ve ayak uydurmaya çalışarak yaşamaya devam edeceğiz.. Sadece tüm olan bundan ibaret. Gerisi bizim teferruatımız!
Ve, doğanın seslerine dokunmayı başarabilseydik, evrene karışmamız daha kolay olurdu, belki.
9 Oca 2014
9 ocak'
Bugün gideli tam bir sene oldu ve evde sular kesik. Başka bir şey de
yazmaya gerek yok zaten. Hissetmemek tam olarak bu çünkü! Artık, cam
seslerini dâhi duymuyorum. Buna sevinmeliyim, sanırım. Hissediyor
olabilseydim daha kolay olcaktı. Sevinmem.. Başka şey yazmaya gerek
görmeyip yine ne çok boş harfi bir araya getirdim. Neyse canım, bugün
sen gideli tam bir sene oldu. Evde sular kesik!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)