13 Ara 2012

...









 ...

sevmeyi unutturup, sonra yeniden hatırlattığın için teşekkür ederek kapatıyorum kapını...ikibinonbirin sondan önceki ayında, unutulan ve bir bakımdan kaybedilen değerlerin, yıkılan tabuların kalıntıları arasından çıktı beden... tozluydu, üfleyerek geçmezdi. ama geçti. kötü başlayan anıların yarım tebessümünden sonra kahkaha atarak diyorum ki, hoşçakal ikibinoniki.

12 Ara 2012

yüksek bar taburesi

sıradan bir geceydi işte. şişelerin ve dolu kültablalarının olduğu.. sıradan günün sıradan gecesi. 
sıradan sıkılmalar vardı. belki senin yaklaşman da sıradan sıkılmanın eseriydi.  kalabalık bir ortamda pek de tanımadığın insanlar mevcut. Mevcut durumun olağan sıradanlığıyla edilen sohbetler. biten içki şişeleri, sarhoş ağlamaları. bi sevgili kavgası. kapının sürekli açılıp kapanması. gelen ve giden insanlar.  dolan ve aynı hızla boşalan kül tablaları. kafalar iyi, kafamız güzel. sıradan muhabbetler.. sıradanlığın monoton bir hal almasıyla kalkıp gidilen bar.
hiç bar taburesi üzerinde oturup şarkı söyledin mi sen? ben bar taburesine oturmayı sevmem pek, çok yüksek. yüksek hayaller vardı. hayaller dümdüzdü de sen çok yüksekte kaldın hayallere. sahneye çıkan insanlar, peşimize takılan güzel ve sarhoş kızlar, içilen içkiler. Çok iyi anlaşmıyormuşuz biz. çok iyi anlaşmak istemişiz ama. ya da senin kafan her zamanki gibi çok iyiydi, neyse. sıkılmanın eseriymişiz biz, sıkılıp sarhoş eğlenmesinin... 


yirmi temmuz ikibinoniki
M'onaco aslında salak bi kız değil!

1 Ara 2012

Çok değil, gözyaşının tuzunu hissedecek kadar.



 5. dakikadan sonra dinleyin..
24 saatin ne kadar uzun olduğunun farkına varın.
Dün ne kadar kısa gelmişti, halbuki.
Şimdiki zamandan bakıldığında, geçmiş bir 24 saat ne kadar da uzun!
İçinde bulunduğunda farketmeyecek kadar...
Farkına vararak yaşamadığımızdan hep. 
Bir parça ağlayın.
Gözyaşının tuzunu hissedecek kadar. kafi!
Dün, çok kısaydı hayıflanmanıza ağlayın, sabah uyandığında geceden gitmiş olanlara ağlayın, mesafelerin uzunluğuna ağlayın, uzak kalmak zorunda olmaya ağlayın.
Çok değil, sadece gözyaşının tuzunu hissedene kadar.
Üzüntüden değil,  mutlulukla da tamamiyle alakalı değil.
Bir his arıyorsanız ağlamak için, kızgınlık olsun bu.
Neden dünün uzunluğunu 'dün' farkedemediğinize ağlayın. Bugün daha uzun gelecek!
24 saat doldu. balkabağına dönüşmeden taksi, gitmeli sevgili. zorunluluklara ağlayın.
Mesafelere küfrederek!
Çok değil, sadece gözyaşının tuzunu hissedene kadar.

Bugün hayıflanma günü. Dünün uzunluğunu anlayamadığına... Keşke bir saat daha olsa şimdi...
Ayrıca bu şarkının güzel olan kısmı neden bu kadar kısa?


tek uyanmanın hayıflanmasıyla, dünün güzelliğinin tebessümüne. 

24 Kas 2012

an

çaya bandırılmış bisküvi tadındaydık.çaya bandırılmayı bekleyen bisküvilerimiz, karton çay bardaklarında pipetten kaşıklarımız vardı.denize karşı gün ağardı sonrasında.hiç üşümedim.
ne kadar soğuk olsa da hava, hala üşümüyorum.mesafelerin anlamsız uzunluğuna ve zaman kavramına inat, mekan ve zamandan uzak, şeker tadında, ılık süt gibi hayat.

7 Kas 2012

her ne ise

olağan durağanlık hakim şu sıra.

gitmesinden korktuğum huzur, gitmesini istediğim durağanlıkla pek bir uyumlu...

ya fazlaymışım yanımda olanlara ya da aslında hiç yokmuşum durağanlığımla.
ya var olan gizil hayat hakimiyetini kurmuş ya da hiç var olmayan onsuzluk abidesindeki gibi yaşam.
ya çok şizofrenik huzur. hem de mevcut durumda! ya da paranoyaya ilişik yaşamdan ibaret nefs'.
Sıkıldım diye giden insanlar gördüm, durağanlığımda. Sıkıldım diye gittiğim yerim olmamasından belki, hiç.
Kanıksanmış mutluluğum, kanıksadığın ve artık hiçbir şey ifade etmeyen geçmişinin içinde. kanıksadığımız geçmişimiz yüzünden çok mutlu değildik belki de, hiç. kanıksadığımız için geçmiş belki de geçmemiş.

iç huzurun körelmiş sesinde, köhneleşmiş vücutlarda vuku buldu şimdi aşk. Köhne bir barakadan çıkıp gelen iki çift bacak gördüm. altlarında sonsuz mavilik. minik bir kelebek kondu bir tanesine. Yaşamdan kesitmiş gibi... Hala yaşayan, yaşayabilen aşk. Köhne ama saf! temsili güzel hayat.
iki çift bacak gördüm, sonsuz maviliğin üzerinde. birbirinden çok uzak, şimdiki zamanda. birbirine çok yakın, zamansızlıkta. zamansızlığa kafa tutarcasına...



: olağandı her şey sendeki zamanda. bana göre olağan dışıydı 'bizim' zamanımızda!

5 Kas 2012

andaki güzellik

Konuşan fotoğraflarım oldu mu hiç hatırlamıyorum. Konuşup konuşmadıklarıyla ilgilenmemiştim sanırım. En azından şimdiye kadar. Anı yansıtırlar ya! Benimkisi, daha çok andaki güzelliklerin farkındalığıydı. Bakıldığında geçmişteki an hala güzel geliyorsa, anlamlıydı fotoğraf...Yoksa ifadesizdi. Belki, herkes için aynıydı his. Konuşuyor olduklarını hiç fark etmemiştim ama. Artık, o andaki gibi anlamlı gelmese de ve anlamını yitirse de bir fotoğraf, bir şeyler anlatmaya devam edebilir (miş). Kendi yaşamımdaki fotoğrafların andaki anlamlılığı kaybolduğunda, konuşmalarını sağlayacak anlamlar yüklemediğim içindir belki de. Konuşmalarına fırsat tanımamamdan da olabilir. Konuşabilirmiş fotoğraflar da. Konuşanını gördüm geçen gün. Başka birisiydi. Az şey anlattı, konuşmasını yarıda kestim zaten. Çok güzel şeyler anlatıyordu çünkü. Geçmişe dair...
Baktım, sustum, masumluğu seyrettim. Başka bir fotoğrafa geçtim. Geri çağırdı. Kafamın içi dopdoluydu. Çok güzel konuştu. Sustum!
Fotoğrafın güzelliği yeteri kadar  şey anlatıyordu çünkü...


 

21 Eyl 2012

birini bekler gibi...

 öylece durdum, dün.
 metro istasyonunun yanında.
 insanlar gelip geçti önümden.
 yanımdan.
 kadın erkek, küçük büyük. çirkin...
 yüzleri silik çoğunun.
 kimi, iki kez geçti önümden. yönünü kaybetmiş gibi.
 kimi de koşturarak.. acelesi varmış gibi.
 ben, öylece durdum.
 ne aradığım bir yönüm vardı , ne de acele edilecek yerim.
 öylece bekledim. öylesine.
 kimi beni farketti, kimisi etmedi.
 kimi yüzüme baktı. bir tanıdığa bakar gibi.
 kimi kafasını bile kaldırmadı. umursamazmış gibi.
 ben öylece durdum.
 birini bekler gibi. ama daha çok kendimi...

 o an;
 benliğimden çok fazla insan geçti.
 hiçbirinin sesi yoktu.
 yüzleri silik.
 ben öylece bekledim.
 bi ara adımı seslendiklerini duydum. yanılsamaymış gibi
 durmaya devam ettim.
 birini bekler gibi, ama en çok kendimi...


18 Eyl 2012

doroti

geçmişin çürümüş kokusu. kötü rüya göreceğini bile bile uyumak. geçmişe uyanmak. saatin bozuk sesi. hava puslu. her şey puzzle'ın parçaları gibi. birbirini tamamlayan ama birbirinden kopuk öğeler. bir bardak içki. boş kavramında buluşan şişeler. serde mutluluk. hüzün olmadan geçmiyor zaman. kopuk cümleler arası bağlaçlarla tutunulan hayat...

her şey apaçık. mutluluk olsa da hüzün olmadan tamamlanmıyor yaşam...

26 Ağu 2012

sonsuzluk ironisi

korkularınla yüzmeşmelisin belki de. sonsuza kadar kaçamazsın çünkü...
hiçbir şey sonsuza dek sürmez ne de olsa!
neyin ne olduğu apaçık aslında.

ardına sığındığın, sığınmaya çalıştığın ama bir o kadar da korktuğun, huzur! kalıcı değil.
özde hüzün kalıntıları...
gitmemiş.
nerede görülmüş zaten hüznün serden gittiği?
herkesleşecek birazdan ortalık.
gün ağaracak. az kaldı!
deftere yansıyan sokak lambası ışığı da gittikçe kaybolacak...
sen de herkesleşeceksin.
bir zaman sonra... şimdi değil!

rüyaydı diyeceğim sonrasında.
en sevdiğim çikolatayı yemişcesine tad kalacak ağzımda.
uyanacağım.
her araladığım kapının bir vakit sonra kapanması gibi...

ve ben yine yetineceğim.
anlarımızda gezineceğim,
anılarımızı, taze tutacağım .
biraz!
sonra alışacağım.
hiçbir şey sonsuza dek sürmez ne de olsa!




12 Ağu 2012

sigara külü vs. huzur

sigara külü düşmüş hayatlarımız vardı bizim.
sigara külü düşmüş bluzlarımızın olduğu gibi.
kül yanıklarımız vardı.
en sevdiğimiz bluzumuzu bir daha giyemeyecek olduğumuza üzüldüğümüz kadar üzülebiliyorduk artık. sadece o kadar.
dilimize pelesenk olmuş kelimelerimizle yaşamayı öğrenmiştik.
bi şeyleri olduramadığımızı kabullenişimiz külün açtığı delik kadar hızlıydı.
olmuyorsa uğraşmıyorduk artık.
mücadele ruhu olmadığı için kızdığımız insanlar vardı, mücadele ruhumuz olmadığı için bize kızan insanların olduğu gibi...
karşılıklıydı her şey zamansızlıkta. kavramlarımız vardı sadece.
olur ve olmazlarımız vardı.
olmazlarımız daha çok.
*
sonra bi an geldi...
hemen gideceğinden korktuğumuz.
korkutuğumuz için sorgulamaya çalıştığımız.
mutluysak anda gerçekten sorgulamalı mıyız zamanı?
mutsuzluğumuzu sorgulamayı bırakmışken huzuru sorgulamak ne kadar doğru!
doğruluğa bizim karar vermediğimizi öğrenebilecek yaştayız.
hayat çiziyor yolları.
biz üzerinden bir kez daha geçiyoruz seçtiklerinin.
şimdiye kadar hep yanlışları belirginleştirmeye çalışmışız.
şimdikinin de doğru olduğunu bilmiyoruz.
sadece an da mutluyuz.
ve tek bildiğimiz artık bir şeyler yolunda gidiyor.
ve belki de artık haketmişizdir... huzuru... artık!


2 Ağu 2012

şimdi ufak bir daire çizip içine giriyoruz.

ellerini özlerim ben senin.
ayaklarını...
uyurken ellerimizin birleşmesini özlerim. 
o pek hoşlanmadığım parfümünün kokusunu özlerim.
bornozunu benimle paylaşmanı.
birlikte dinlediğimiz şarkıları, şarkılara yaptığımız yorumları özlerim.
aynı anda nefes alışımızı özlerim ben.
seni unuturum da, saçlarını karıştırmayı özlerim, arada...

sonra karanlık olur.
alt kattaki yaşlı kadının öksürüğü.
sifonun bozuk sesi.
bir parça gözyaşı.
ve ben...
ve bolca küfür.


kelebek ömrü

oturdum kendimden bir tane daha doğurdum.
sancımadım. sancımadı bedenim.
bir tane daha.. bir tane daha.. bir tane daha...
sonra, hepsini öldürdüm.
acımadı içim.
hiç.

ölü kelebekler büyütmeye çalıştım sonra...
ölü bedenlerimde...
büyümedi.
ölü olduklarından değil.
umutsuzluğumdan...


23 Tem 2012

gün ışığı

sabah oldu. her yer aydınlık. odaya bolca güneş ışığı girmiş. istenmemesine rağmen!
geceden bir parça ağlamışım, farkında değilsin.
yastıkta beş gün önceden oraya bulaşmış rimellerim...
uyuyoruz.
0n dakika önce konuşmuşuz.
bitti...
uyuyoruz.
yastıkta iki dakika önceden kalmış ıslaklık. bir parça ağlamışım.
uyuyoruz.
şimdi bitmemiş olsa da bitecek.
uyuyoruz.
saatin alarmı.
gitme vaktim gelmiş.
sarılıyoruz.
öpüyorum.
öpüyorsun...
sana son kez bakıyorum, odaya, gün ışığına...
baktığımın farkında değilsin.
geldiğimde hiçbir şey aynı olmayacak.
son kez bakıyorum. yüzüne...
yüzünde bana dair çizgilere...
yüzündeki çizgilerimi arıyorum. silik...
öpüyorum.
öpüyorsun.
hoşçakal...
.
.
dışarısı koca bir oksijen yığını.
kayboluyorum...
tren sireni...
yürüyorum..
bitti.
.
.

20 Tem 2012

çizgi

uyurken hep elimi tut
ayakların ayaklarıma değsin
bu sefer önemi yok
nasılsa gideceksin...




16 Tem 2012

bir araya gelmiş harflerden ibaret yaşam




seni seviyorum kaç farklı dilde söylenir, kaç farklı tonlaması vardır? kaç farklı anlamı...
o anlamların içinde kaç farklı ses vardır. yankı...

hep kendini tekrar eden hayatlar...
anlar... huzur aramak için çıkılmış boş, çıkmaz sokaklar...
çıkmaz sokaklarda yankı bulan seni seviyorumlar... duvarlara çarpıp geri dönen sesler.
seslerde hayat bulan aldatma. aldanmış bir yaşam...
aldanmayla aldatılma arasındaki ince çizgi.
kendine tecavüz eden beden...
ağır gelen cümleler...
sevmek fiilinin çekimli hali...
mutlu görünmeye çalışılan hayatlar.
kafiyesiz yaşam...

26 Haz 2012

çocuk olmalı

tüm gün dikildiğim bir işten küçük bi kare kaldı sadece...
küçük bir çocuk..
en fazla 5 yaşında. belki de yok bile o kadar.
alışveriş sepetinin yanında ailesinin kasaya eşyaları yerleştirmesini izliyor.
kasanın yanında eski müşteriden kalma file içinde bir top.
aldı.. biraz oynadı. arada göz ucuyla bana bakmakta. hani belki kızarım diye. gülümsedim. o da bana...
Annesi ' hayır onu alamayız' dedi. Dudak büktü yerine bıraktı.
Sonra gitti şekerleme aldı. Annesinin paçasından çekti 'bunu?' dedi..
Anne hiçbir şey söylemeden şekerlemeyi bıraktı. Baba oğlunu kucağına aldı çıktılar..
İki adım sonra çocuk kucaktan indi, dudak büktü gitti oturdu, kollarını bağladı. hiç konuşmadı. Ağlamadı da...

5 dakika sonra baba ve çocuk kasada belirdi. Çocuk alışveriş sepetinin içinde.. Babanın elinde top ve şekerleme...
Çocukla göz göze geldik. Gözleri parladı. Gülümsedi. ben de ona gülümsedim.. İki elini yumruk yapıp yukarı kaldırdı...
Ehh, zafer kazanmıştı ne de olsa..

17 Haz 2012

Dün

Kavramlarımın yittiği, birbirine girdiği koca senenin bittiği gündü dün.
Kasım ayından beri gitmeliyim dediğim şehirden, biraz daha mı kalsam cümlesinin beynimde döndüğü..
Arkadaşlıkların yittiği, yerine yeni arkadaşlıklar oluşturduğun, sevgililerin gittiği, birine tutunmaya çalışırken kırıldığın senenin son günüydü dün.
Artık hiçbir şeye şaşırmadığın senenin son günü.
Kendinle ilgili kararların keskin dönemecini yaşadığın senenin son günü.
Tabularını yıktığın senenin son günü.
Lanet okuduğun şehirden gitme isteğinin yok olduğu gündü aynı zamanda dün.
Bu sefer totem yapıp hiçbir şey yazmayacağım.
Sadece dün güzeldi.
Giden arkadaşlıkların, biten sevgilerin, hiç başlayamamış, başlanmamış ilişkilerin son günüydü.
Dün tüm bunların son günüydü.
Bizim son günümüz değildi.
Bizim için umut etmenin ilk günüydü
Dün...

5 Haz 2012

belki, belki de...

Geldiğinde oda çok karanlıktı. Geldiğin yer çok karanlıktı. Geçmişinle gelip, geçmişi konuşup, geçmişimden koparamadığın için suçlamıştım seni belki de.  Belki de geçmişini konuşabildiğin için kızmıştım sana. Kendime biraz da. Daha karardı ortalık. Mumlar da söndü sonra. İlerlemezdi sanırım geçmişe o kadar bağlı kalsaydık. Gece her şeye gebeydi belki de. Belki de ikimizde sadece susmak istedik.. Işıklara gerek kalmadan gün aydınlandı sonrasında. Gitme vakti geldi. Git dememiştim halbuki. Gitmeni de istememiştim belki. Sevişirken birbirine kenetlenen eller, fark ettim de uyurken de kenetlenebilirmiş birbirine. Gayet masumdu aslında uyku. Masum olmayan günün ışımasıydı belki de. Gittin sonrasında sen. Belki masumca, belki değil. Ama bekle, diyerek. Belki de masum olmayan sözlerdi,  hisler farklıydı belki de. belki de tam tersiydi. Geldiğin yerin karanlığına gittin yine, farklı olan tek şey günün ışımasıydı. Bekle, dedin. belki de hiç dememeliydin.  Belki de sen hiç gelmemeliydin! Ya ben anlam yükledim gelişlere, ya da anlamsızdı belki de tüm gidişler gibi gelişler de.. Önemsizdi belki sorun kavramı, lafta!  Belki de çok dokunaklıydı anlatabilmek sorunu.  Hiçtik.. koca bir boşluk zamanda.. Ama kenetlenebildiyse eller sevişirken ve kenetlenebildiyse yine uyurken, belki de hala orada kalmışlık vardı serde. Belki de saçmaydı her şey. Pek çok şey de olduğu gibi bunda da. Belki de sen vicdan kavramını sorguladın, bendeki baki kalırcasına. Ya da kanatırcasına bendeki seni. Belki de değil, apaçıktı aslında her şey. Sen, çok karanlıktın. Ben, sana göre çok iyiydim. Sana göre, senin tahmininden de çok. Kırılmazdı iyiler. Algı böyleydi belki de. Geçmişinin karanlığına istemedin beni aydınlatmaya. Gittin, sonra tekrar gelirim nidaları arasında. Boş odalarda yankı buldu o nidalar. Belki de benden başka kimse duymadı. İyi kavramına çarptı beni bekle cümleleri. Çarpıp acıttığı beden yine benimkiydi. Ve sen bendeki seni hiç görmediğinden, ve ben hiç gösteremediğimden aramızdaki boşluğu sana, sorun olmasından korkup o boşlukları vicdanınla doldurdun belki de. Sonra ben döndüm arkamı, sen gecenin son karanlığında bana teşekkür ettin. İlk geldiğin gündeki gibi yeni ışımaya başlamıştı aslında gün. Ama sen, geldiğindeki edayla yine fark etmedin. Belki de doğru buydu. Ben hiç bilemedim, sen hiç hissetmedin..

29 May 2012

tüm eski ve tükenmiş şarkılara...

ben gelene kadar dinle, dediğin tüm şarkılar bitti.
gelmedin.
daha çok şey öğretirim, dediklerin gitti.
birlikte baktığımız posterdeki resimler eskidi. 
ben gelene kadar bekle, dediğin cümle tükendi.
gelmedin.
Özdemir Asaf şiiri gibiydi.
ben beklemedim. sen de zaten gelmedin.

sonra...

mumları yaktım.
sonra tek tek söndürdüm. sonra yine yaktım. yine söndürdüm... sonra yine yaktım..
sonra sigara yaktım. külü düştü yine. bu sefer ben, elimle söndürdüm. kimse boşver demedi. elim de yanmadı zaten.
sonra seninle hiç alakası olmayan bi şarkı açtım.
yastığı arkama koyup yaslandım. kimse kucağıma yatmadı ama ben başını okşadım, kimsenin.
sonra şarkı devam etti.
mumları söndürdüm.
kopardığım bahar dallarını çöpe attım.
sonra ışıkları açtım.
sonra kimse gitti. şarkı bitti. ben unuttum.



20 May 2012

arkadaş

küçükken, ölümüne kavga ettiğin arkadaşın vardır.
bunlardan hayatta yakın arkadaş olmaz demişlerdir zamanında...
inadına inatlaşılan arkadaş...

büyüyünce her durumuna koştuğun. koşamasan da yanında hissettirdiğin arkadaşın.
ya da koşamasa da yanında hissettirdiği.
ilk büyük ayrılığında ağlayarak yanına gittiğin, daha söylemeden ne olduğunu anladığı arkadaş.
ilk yediği kazıkta yine aradığın.
en mutlu anında 'of, dayanamıyorum söylicem sana' dediğinde de zaten anlamış olan!
ya da yanlış bir şey yapma evresinde, seni engelleyen..
ilk büyük ayrılığında seni arayandır aynı zamanda, sormadan anladığın.
ilk büyük korkusunu da sana sorandır aynı zamanda, ne olduğunu hiçbir zaman tam bilemesen de rahatlatmaya çalıştığın.
her zaman özlediğin, ama 'seni özledim' dediğinde gerçekten ihtiyacı olduğunu hissettiğin.
aramadığında kızmadığın, onun da kızmadığı. aramıyorsa mutludur zaten dediğin türden olanından...
14 sene...
kavram olarak dost, onun yanında kardeş!

1 May 2012

iyi bir şey.

yapacak daha iyi bir şeyin yoktur. gider bi paket sigara alırsın. sonra biter, gider bi paket daha alırsın. sonra sigaraya başlarsın.
yapacak daha iyi bir şeyin yoktur. yazı yazarsın, içindekileri kusmak için. daha çok yazarsın. kurtulmak için. sonra buraya yazarsın.
yapacak daha iyi bir şeyin yoktur.yerine adamlar çizersin, sonra o adamlara aşık olursun. onların yerine de başkalarını çizersin.
sonra yapacak çok güzel bir şey bulursun. oturup ağlarsın, kendine... 
hep yarım kalmışlığına, bir şey yokmuş gibi yapmalarına.
gelenlerin gidenleri unutturmaktan çok, yeni gelen arattıklarına ağlarsın. hıçkırarak değil, içli.









24 Nis 2012

ardından...

ardından hiç değiştirmeden dinlediğim şarkılarım var benim.
sana dair hiçbir şey yazmayan günlüğüm var.
kuş cıvıltılarına kulak tıkamışlığım var.
ardından hiç beklemeyişim ama çok özleyişim var.
boşver deyişlerim var çokça.
ardından değişen pek birşey yok aslında.
hiç gelmemiş olman dışında.

ardından sadece kopardığım kiraz çiçekleri var. 
onun da sen olmanla alakası yok.
belki sadece tesadüf...




17 Nis 2012

garip

bazen, bazı insanların hayatınızdan gidişine çok üzülürsünüz. çok..
sırtından bıçaklamak deyimini değil sırtınızda, iliklerinizde hissedersiniz.
en kötü anımda yanımda olur dediğiniz kişinin en kötü anını yaratmasını hazmedemezsiniz.
aradan zaman geçer.
gidene çok üzülmüyosunuzdur artık.
giden, yerine daha iyisini getirmiştir çünkü.
hatta iyi ki gitmiş bile dersiniz.
hayat ne garip...

sonradan gelenlerin kıymetini daha iyi anlamak içindir bazı şeyler...

31 Mar 2012

geçmiş...

başka bir iş için oturduğumuz mekanda eskilerden konuşurken bulduk kendimizi.
arkadaşım başladı önce, ben yetiştim sonrasında eskilerimle...
hangisine en çok ağladık, hangisini biz bıraktık da hangilerinden bırakıldık...
en afilli terk eden hangisiydi, en çok oturanı içimize.
bahsedildiğinde etki yaratmayanlar hangileriydi.
sevgili değildi hepsi, hiç sevgili olamadıklarımız, olmadıklarımız da vardı aralarında...
toplasan iki elin parmakları etmeyecek kişiler hayatımızdan kaç el, kaç anı, kaç gülümseme götürdüler...
ki sene doldurmadan çıkıp giderken...

biz nerede ne yapıyoruz'a geldik en sonunda.
ne yapıyorduk gerçekten de olduramıyorduk.
ya da ne yapmıyordukta bir gün öncesinde sevgisinden bahsedenler bir gün sonrasında bitti diyebilecek kıvama geliyordu.

neden hep gidenler onlar olurken, başta gelen de onlar oluyordu?

en sevmiyorum ki ben dediğimizin bile arkasından gözyaşı dökerken biz, hiç bulamadık nerede ne yaptığımızı...

birlikte çorba yaparken sağa mı karıştırılır sola mı? ikileminden bile mutlu olan bizdik oysa.
en büyük kavgaların sonunda af dilediğinizde, şımarıklık yapmayıp affeden de bizdik. bir şans veren...
sadece sevmenin yeterli olmadığı zamanlarda kendimizi adadığımız da sizdiniz.

bunları konuştuk... kimi zaman iç çekerek, kimi zaman gözlerimizdeki yaş akmasın diye dişlerimizi sıkarak, az da olsa unuttum ben diyerek...
hepinizi tek tek andık.
siz sıkıldığınız için gittiniz bizden, istediğinizi alamadığınız için gittiniz, bazen her şeyimizi aldığınız halde hayallerime sığamıyorsun diyerek terk ettiniz bizi. bazen de geleceği fazla düşündüğünüz için. bazen düşünmeyle uğraşmadan aldatıp vicdana bağladığınız için...
biz hiç sıkılmadık geçmişi yad ederken, hiç kaçmadık hayallerimizden, hiç aldatmadık kendimizi, hiç kandırmadık

sonra kalkma vakti geldi..
tek tek ayrıldınız masadan.
biz kalktık.
siz eskidiniz.
konuşmalarımız dahi eskidi.
biz eskitecek yeniler bulma konusunda birbirimize söz verip, bu sefer farklı olacak dedik kalkarken...
yalana kendimizi inandırarak...

23 Mar 2012

gibi...



Başka şeyler ararken, en olmadık zamanda, hiç bulmak istemediklerin çıkar ya karşına. 
Görmemiş gibi yaparsın, hiç bulmamış gibi..  
Kalp atışın hızlanır, film şeridi yaklaşır gözünün önüne, gözlerini kırpıştırırsın. 
Ya gözlerindeki buğuyu dağıtmak içindir bu ya da dalmış olduğun maziden çıkmak için.
Hiç bakmazsın bulduğun şeye, oralı olmamış gibi.
Sanki her milimini ezbere bildiğin o değilmiş gibi.
Sonra bulmamak için tekrar hiç bulamayacağın sandığın yere saklarsın, her köşesini bildiğin ama hatırlamak istemediğin şeyi.
Bir daha ki en olmadık zamana kadar unutursun geçmişi, bulduğunu, hatırlattıklarını... Ya da öyle gibi yaparsın.
Ne zaman bitecek diye hiç sorgulamazsın. Yararı olmaz çünkü artık bilirsin...

Öyle bir an olur ve sonra geçer...

21 Mar 2012

bazı insanlar...

bazı insanlar, sadece sen daha iyi hissedesin diye karşına çıkarlar.
iyi olduğunu anladıkları an, sessizce giderler.
hatırlandıklarında o an olmasalardı ne yapardım ben, sorusunu yineletirler.
giderlerse bu sefer yıkılırım düşüncesini milyon kez kafanda kurduğun halde,
gittikleri gerçekliği çok acıtmaz.
misyonlarını tamamlayıp giderler...

sen çok damdan düşer gibi gelmiştin.
tesadüf değilmiş halbuki...
öldüm dediğim an yanımda olup yaşamaya devam edebiliyorum sanırım dediğim an sessizce gittin...

şimdi yaşayabiliyorum.

25 Şub 2012

öylesine bir şarkı.

Bir şarkı vardı. Sen şimdi hatırlamazsın da, bir filmde geçiyordu...
Uzun zamandır dinlemediğim. 
Öylesine bir şarkı işte...
Bitti diye açtım.
İlk saniyesinde boğulduğumu hissettim!


Şarkı ilerledi.
Oturduğun yere baktım. Oradaydın...
Şarkı ilerledikçe kayboldun.. Şarkıya alıştıkça silikleştin.
Şarkı ilerledi.
Anılar oturdu oraya, öyle teker teker. Hızlıca.
Sonra onlar da gitti..
Şarkı devam etti.


Sanırım bu sekizinci dinleyişim şu an. Sanırım diyorum çünkü saymayı bıraktım..
Öylesine bir şarkıydı. Öyle kaldı.
*
İnsanlar ilk duyduklarında tepki verdiler. Az ya da çok. Sonra hepsi kendi hayatlarına döndü.
Ama ben öldüm.
Fark eden olmadı.
Ben de sıradanlaştırdım zaten. 
Kendim için en hafifini istedim.
Şarkı ilerledi. 
Sıradanlaştık.
Ama ben öldüm...
Sıradanlaştı.


Çok aleladeyiz şimdi. 
Şarkı da bitti zaten, ve ben tekrar açamayacak kadar yorgunum.

22 Şub 2012

Gece Avuntusu

Sevgi dilendiğim sokakları çoktan geçmişim.
Yanılıyorsun sevgilim.
Kabullenememe sürecindeyim şimdi.
'Bu adamı mı sevmişim' sorusunu soruyorum duvarlara.
Cevabının olmadığı sorular.
Duvarlar da soğuk zaten.

Korktuğuna değmedi aslında ya da değmeyecekti karşılaşsaydık tekrar.
O sokaklar çıkmazda. Biliyordum zaten, susmalarım o yüzden.

Neyse çok bir önemi yok.
O duvarlar karalı, milyon kere sorulan sorularla dolu...
Hepsi de cevapsız.
Bundan sonrakilerin de cevabı olmayacak.


*


P.S: 'Bir gün, biri çıkar karşına, sevgilicilik oynarsın... Sonra gider.' demişti bir arkadaşım, biten ilişkisini anlatırken..
Ne zaman kullanacağımı hiç merak etmediğim bir cümleydi...

*



hayatım bundan kötü olamaz dediğin an biri çıkar karşına... zaten kötü, ne kadar iyi olabilir ki deyip anı yaşamalı mantığında ilerlersin, iyi hissetmeye başlarsın az, çok... sonra hayatının aslında çok da kötü olmadığını hissedenler daha da boktan yapmak için hiç çekinmezler. sen elindeki tek anlama tutunmaya çalışırken hiçbir zaman 'hayatım bundan kötü olamaz.' dememeyi öğrenirsin! o anlam senin hayatındaki tüm anları da alır, gider.
güven, arkadaşlık, aşk, sevgi ... tüm kavramlar birbirine vermiştir... sen, 'ağzı bozuk aşk mektupları' yazıp silersin...


 giden arkadaşlara ve yıkılan arkadaş kavramına selam çakıp iyi ki  kazık yemişim, değerini sonradan anladığım arkadaşlarım yanımda avuntusunu yüzüne ve tüm benliğine yayarak, ben ne hayat anlamları kaydırdım tesellisini de kalbine ilke yapar, o çıkmaz sokaklarda at koşturursun.
hayatının içine sıçanlara tek tek selam göndererek...

12 Şub 2012

saydamlaşma





Sesleri duyuyor musun?
İçim seni kusuyor.
Hissediyor musun?
Sancıyorum.
Seslerimi silmeye çalışıyorum, seslerini de.
Ellerini siliyorum, ellerimden.
Anı kusuyorum.
İçimdeki mutlu anları öldürüyorum. Kendi ellerimle.
Mutsuz olanları seçiyorum özenle.
Tek tek yüceltiyorum onları.
İşimi bitirdiğimde azılı bir katilden farkım olmayacak.

Mutlu anlarımızı öldürdüm sevgilim...
Rahatça uyuyabilirsin, seni rahatsız etmeyeceğim artık.

8 Şub 2012

özledim

Sanırım seni özledim.
Yerine adamlar koydum.
Yüzlerini sana boyadığım. seslerini sen yaptığım adamlar...
Boyalar aktı, sesler boğuk.
Sanırım seni özledim.
Bilmiyorsun ama.
Gurur var serde, ondan!

Yine adamlar yapacağım, yüzlerini boyayıp sesini sana benzeteceğim.
Belki sevişecek belki sadece oturacağım.
Sonra seni özleyeceğim.
Kendime itiraf edemeyecek ve yerine başka adamlar koymaya devam edeceğim.
Sonunda alışma adı altında unutacağım.
Ama seni özlediğim değişmeyecek.
Özleyeceğim. alışana dek.

30 Oca 2012

karmaşıklık kendi içinde karışık.



Sevmekle aşk aynı şey olmadığı gibi bir de arzulamak fiilini doğurduk, biraz sancıyarak...
Ben daha ilk ikisine alışamamıştım oysa...
Kavramlar var, yarattığımız tabularımız. istediğimizi istediğimiz gibi yaşayamadığımız duvarlarımız var bizim.
Aldatma ile aldatılma var, bir de ikisinin doğurduğu aldanma.
Oysa sadece uyumak istemiştim ben, ayaklarını ayaklarımın altına alıp...
Ya da yüzünü yüzüme dayayıp, göz bebeklerine bakıp.
Belki senin göz bebeklerin benimkilerden daha büyüktür...
Sonra gideceğim.
Zaten gitmesem de sen gideceksin. önemi de yok.
Ben geçerken uğramıştım.

Kimseye duyurmadan, sessizce.  hayatlarımıza dokunup gitmek bu kadar karmaşık olmamalı! olmamalıydı.

22 Oca 2012

öyle bir şey işte. son...




sen gelmedin o gece.
gelseydin belki farklı olurdu her şey.
gelseydin belki biterdik sonsuza dek, belki de kaldığımız yerden derdik.
gelseydin anlamı olurdu gelişimin.
gelseydin sadece gelmiş olurdun.
ama gelmedin.

sen gelmedin o gece.
senin gelmediğin kesinleştiği an. öldüm.
...
gittim seviştim. başka bedenle.
kafasını kimi zaman sen yaptım, sesini sen yaptım çoğunlukla.
ama tam olmadı hiçbir zaman.
sen olmadın.
kendimi kandırdım.
kendimi kandırmayı becerdim(!)
oysa genel hayat repliklerindendi bu. gözlerini kapat olmasını istediğin adamı düşün.
olmadı.
...
tek uyandım sabah. bedenim kusuyordu.
ruhumda yok bir şey. zaten kayıp ya da  ölü.
sonra bir şarkı tınısı beynimde çok üzgünüm istemeden...
-istemeden.. ama düşünmedim hiç. isteyip istemediğimi yani.
sonra şarkının devamı seni dün gece aldattım...
-biz birlikte mi... (bedenim kusuyor) ydik...
aldatma nedir? birlikte miydik ki. sen demiştin. hatırladın mı?
birliktelik nedir? birlikte olmak ne zaman ölür.
sonra birlikte olduğumuz fotoğraflara baktım. birlikte yazdığımız yazışmalara.
birlikte miymişiz? sorgulamadım.
ne önemi var. şimdi yoksun.
ayrıldık mı? sorgulamadım.

sancımıyor vücudum. ağlamıyorum da.
ağlamış mıydım? hatırlamadım.
evet, sen bana timsah demiştin sevgilim. bana değil, gözyaşlarıma. hatırladım.
sorgulamadım ama.

sorgulamıyorum artık, anlamlandırmıyorum da. hatırlamıyorum.
ama şunu bil.
elimde bir kadeh şarap. hiç sevmem.
haykırıyorum.
ben hiç sevgilimi aldatmadım.
ve kadeh hala elimde, içmiyorum...
hatırladın mı? ben unutmuyorum.

ve kahretsin, seni seviyorum.
sorgulamıyorum.
kışa lanet okuyorum. ve ikimize...
tüm lanetimizle kışı lanetlediğimiz için.
baharı bekleyemediğimiz için.

.
büyük harflerim yok. kaybettim.
kabullenişimi kabullenmeye çalışıyorum.
ve gittiğin gerçekliğini...
büyük harflere gerek yok. büyük laflar etmeye gerek yok.
söylenecek hiçbir şey söylenmedi.
sonra konuşuruz... hatırladın mı?
ben hiç unutmadım.
sonra... konuşuruz... sevgilim. sonra. . .

not: ölüler sevişemez zaten!



hamiş: ben hiç... (I never...) bir tür oyundur ve içki ile oynanır.

18 Oca 2012

ağla-mak

neye ağlar insanlar...
kadın ya da erkek...
ne için ağlar...

kim için.
değer mi değmez mi o an sorgulamadan.
aslında zaten değmediğini kabullenemezken...
kabullenmek ne demek...

peki ya sevmek.

neden nedensizlik bu kadar zor.
ya da cevaplar acı.
ya da cevaplar var mı.

sadece noktalarım var elimde, noktalama işaretlerim bile gitmiş.

bildiğim tek şey artık kağıtlar yerine klavyeler ıslanıyor...

9 Oca 2012

Sustun ya sen...

Sustun ya sen, aynı anda bir kırılma duydum.
Camın düşerken çıkardığı ses gibi, ama farklı.

Önce korktum sonra üzerine yürüdüm kırıkların.
Sustun ya sen, daha çok battı kırıklar boğazıma.
Belki konuşsaydın ben de konuşurdum kırıklarımı.
Belki acıtmazdı konuşsaydık bu kadar.
.
Sustun ya sen, aynı anda bir koku duydum.
Kül tablasında bekleyen izmarit kokusu gibi, ama farklı.
Yanık kokusu gibi daha çok, ama değil.
Sustun ya sen, her yer yanık izmarit kokuyor şimdi.
.
Sustun ya sen, aynı anda bir tat aldım.
Deniz tadı gibi, ama farklı.
Her damlası daha tuzlu, daha sık...
.
Sustun ya sen, hıçkırık duyuldu bir yerlerde tuzlu damlalarla karışık.
Konuşsaydın tatlanırdı belki damlalar.
Her şey tuz tadında şimdi.
.
Sustun ya sen, sustum ben de. Kırık cam sesinden başka şey duymuyorum. Her yer yanık kokuyor. Tuza bulanmış tatlar var ağzımda. Yüzüm ıslak.
.
Sustun ya sen, sustum ben de. Birlikte cam şıngırdamalarını dinliyoruz şimdi. Ben duyuyorum, sen duyuyor musun bilmeden.
Sustun ya sen, sustum ben de. Birlikte yanık izmarit kokulu havayı soluyoruz şimdi. Ben kokluyorum, sen  alabiliyor musun bilmeden.
Sustun ya sen, sustum ben de. Birlikte bekliyoruz şimdi. Hangimiz ilk gidecek bilmeden...

Kış soğuğunda sonbahar ılıklığı arıyorum, sonbaharda geldin diye hep. Belki bahara değişir her şey. Belki de bahar olmaz hiç. Birlikte bekliyoruz şimdi. Baharı yokluyoruz, belki tutunuruz diye...